Bu harika görüntü deneyip vazgeçemediğim, haftasonları her sabah kalvaltı masamda yer verdiğim bir lezzete dönüştü. Ha haaa. Yalan !!!!
Yani tamam patlıcana aşık olabilirim. Keza yumurtaya da öyle. Hele şu baharatlı hali enfes. Az pişmiş yumurta sarısına ekmeği banıp patlatmanın keyfi de pek fazla şeyde yok. Ama sonuçta içine kırmızı et giren, susuz, domatessiz , ramazanda 'iftara ne yapsak?' diye düşündüğümüz anda uydurduğumuz bir tarif. Öyle bir KÖZLENMİŞ PATLICANLI KARNIYARIK , KARA LAHANA DOLMASI gibi veya KAĞIT KEBABI ne bileyim bir HALUJ bir İZMİR KÖFTE gibi her an aklıma esebilecek konumda bir tarif değil kendisi. Ha lezzetsiz mi ? Hâşâ ne alakası var ? Bir nevi domatessiz ve etli menemen olarak değerlendirebiliriz bu yemeği. Yemek de denebilir mi tam bilmiyorum. Bana göre bir tarife yemek diyebilmem için tabağa konulduğu zaman etrafında kırmızı sıvıdan bir havuz oluşması lazım. Bu tarifte ise çok az su ekleyip pişene dek tamamen o suyu çekmesini sağlıyoruz.
Bu yüzden bana biraz 'kahvaltılık' bir tarifmiş gibi geldi. Ve bence mesela akşam yemeğinden ziyade kahvaltıda denemeye daha uygun. Veya haftasonu yapılacak bir brunch için de bu tarifi düşünebilirsiniz. Hele de kırmızı eti seven bir arkadaş toğluluğuna sahipseniz o masada baş tacı edileceğinize eminim. Benim kırmızı etle aramda bir iletişimsizlik söz konusu da !
İki aylık tatilin ardından yeni eğitim-öğretim yılına adapte olmak pek bir zor geliyor bu bünyeye. Öğretmenler için bu eğitim çalışmaları 1 Eylülde değil de öğrencilerle aynı tarihte başlasa eminim ilk günlerde bir kriz topu halinde gezerdim sınıflarda. Şu iki haftalık sürede ancak alışabildim okulların açılacağı gerçeğine. Bu satırları okurken yılda bir kaç hafta izne ayrılabilenler beni katletme hayalleri kuruyor olabilir ama benim elimden gelen birşey yok sonuçta. Her mesleğin kendi zorluk ve kolaylıkları mecvut. Bizim mesleğimizin 'çekilebilir' yanı da bu tatil güzelliği.
İki haftadır okulun duvarlarına, sınıflara, kantine, öğretmenler odasındaki koltuklara, okulun ağır aksak işleyen bilgisayarlarına vs. alışmakla meşgulüm (Yok canım psikopatlığımdan değil, pazartesiden itibaren 07 sularında uyanacak olmamdan dolayı böyle şeyler yapıyorum !). Bu sebeple şu birkaç hafta tariflerle arama istemeden mesafe koydum. En büyük üzüntüm , minik toplar halinde fotoğraflanmış EV YAPMI MARSHMALLOWLU ÇOKONAT tarifini bir türlü yayına hazırlayamamış olmak. Tıpkı ÇİKOLATA GANAJLI ÇİLEKLİ PASTA yazımda olduğu gibi çokonat tarifinde de size anlatmayı düşündüğüm uzunnn bir hikayem var. Arada bir eklemeler yapıp hikayeyi daha da okunmayacak hale(!) getiriyorum. Ne zamanki hikayede anlatabileceğim bir konu kalmaz, o zaman o tarifi yayında görebilirim.
Gevezelik etmeyeli çok olmuş. Ara sıra benim uzun zırıltılarıma tahammül edersiniz artık.
Buyrun , kahvaltıvâri bir yemek hikayesi :
Malzemeler (2 kişilik) :
2 orta boy patlıcan
2 orta boy yeşil biber
1 orta boy soğan
1 çay bardağı dolusu (veya 3 yemek kaşığı) kuşbaşı et
2 adet yumurta
1 yemek kaşığı sıvıyağ
Tuz,Pulbiber
Yapılışı :
-Patlıcanları alacalı soyup 5dk tuzlu suda bekletin.
-Patlıcanların suyunu sıkıp küp şeklinde doğrayın.
-Sıvıyağı sahanda ısıtıp küp doğranmış soğanı kavurun.
-Soğan dilimleriyle aynı büyüklükte dilimlediğiniz yeşil biberi pembeleşen soğanlara ilave edip 3dk sürekli karıştırarak kavurmaya devam edin.
-Kuşbaşı doğradığınız eti soğan ve biberlere ilave edip tavanın kapağı kapalı olacak şekilde etler pişene dek kavurun.
-Patlıcanları tavaya ekleyip karıştırarak kavurmaya devam edin.
-Piştiğinden emin olduğunuz sebzelerin içine önce tuz ilave edip karıştırın. Sonra tavada boşluklar açıp yumurtaları tavaya kırın.
-Tavanın kapağını kapatıp ocağın ateşini en kısık konuma getirerek 5 dk pişirin.
-Pul biberle servis edin.
LeylaK
Kategoriler: ANA YEMEKLER, KAHVALTILIK, YAZILAR
Bunu E-postayla GönderBlogThis!Twitter'da PaylaşFacebook'ta Paylaş
Tepkiler: |
No comments:
Post a Comment